Eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 8 yıl önce katledildiği Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Tahir Elçi’nin eşi, CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, “Biz acılarda çoğalan, acılarda bir araya gelen bir ülkeye dönüştürüldük. Ve biz acıda buluşanların, yek vücut olanların gözyaşlarının renginin, etnik kökeninin, dilinin, milliyetinin, ırkının olmadığı da bilinmelidir. Bizi balık gibi susturmak isteyenler biliniz ki biz adalet arayanların, zulme uğrayanların, acı çekenlerin damla damla umutlarından mütevellit, gece gündüz demeden içinde yüzdüğümüz uçsuz bucaksız bir denizimiz var. Bu denizde özgür, huzurlu, kardeşçe, insan onuruna yaraşır, şiddetsiz bir dünya hayalimiz var” dedi.
Eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, sekiz yıl önce katledildiği Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Avukatlar, önce Diyarbakır Adliyesi önünden Dört Ayaklı Minare’ye kadar yürüdü. Basın açıklamasına Tahir Elçi’nin eşi CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile pek çok baro başkanı ve avukat katıldı.
Diyarbakır Baro Başkanı Eren: Adalet yerini bulmadı
Dört Ayaklı Minare önündeki açıklamada, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, şunları söyledi:
“Her 28 Kasım’da burada bir araya gelen bu kıymetli topluluk; savunduğu, mücadelesini verdiği yaşamına mal olan değerlerin ne denli kıymetli olduğunu göstermektedir. Bu birliktelik; her türlü saldırıya, tehdide ve yargı tacizine rağmen yaşamı savunma cesareti gösterenlerin kararlılığı ve eseridir. Üzgünüz. İnsan hakları rejiminin tesis edildiği, toplumsal kutuplaşma ve nefretin son bulduğu, Kürt meselesinin demokratik değerler ölçüsünde çözüldüğü bir ülke özlemini hala gerçekleştiremedik. Bölgemizde ve dünyanın birçok yerinde devam eden savaşlarda binlerce insan katlediliyor; kültürü, tarihi dokusuyla şehirler yok ediliyor. Bu yıkım ve vahşete karşı uluslararası toplumun sessizliği ise insanlık ve gelecek adına bizleri fazlasıyla kaygılandırmaktadır.
Tahir Elçi’nin dostları ve yol arkadaşları olarak öfkeliyiz. Bu tarihi mekanda başlayan çatışmalara ve yıkıma herkesin sessiz kaldığı günlerde susmayarak, toplumun bağrında derin yaralar açacak yıkımın ve zulmün pusuda olduğunu duyurmak ve uyarmak isteyen Tahir Elçi, ülkede en üst düzeyde güvenlik tedbirlerinin alındığı kentin şu an bulunduğumuz orta yerinde onlarca kameranın önünde katledildi. Ancak aradan geçen sekiz yıla rağmen failler cezalandırılmamış ve adalet yerini bulmamıştır.
Dönemin Başbakanı ve Adalet Bakanı’nın faillerin bulunacağı beyan ve taahhüdü her politik cinayette olduğu gibi tipik bir devlet refleksi olarak devreye girmiş ve tetiği tutan eli karanlıkta bırakmıştır.”
Türkan Elçi: Kanın izini silmekle mükellef makamlar adaleti tesis etmekle zorunlu olduklarını bu sesle idrak edebiliyorlar mı?
Türkan Elçi ise şunları söyledi:
“Günde beş vakit bu minareden, Allah’a sığınmaya çağıran ezan yükselir. Kutsal sayılan bu avlunun bin yıllık kara taşına damlayan kanın izini silmekle mükellef makamlar, adaleti tesis etmekle zorunlu olduklarını bu sesle idrak edebiliyorlar mı? Ezanın bizleri; Allah’a sığınmak kadar fazilete, adalete ve kul hakkına riayete davet ettiğini duyabiliyorlar mı?
“Yine bu çıkmazdayız”
Bizler her yılın tekrarı gibi bu hüzün vaktinde; bir mazlumun yüzündeki masumiyeti, kederi ve kaybımızın ardındaki özlemi ifade eden bu karanfilleri, yerde yatan bir bedenle yeniden buluşturmaya geldik.
Bugün yine bu çıkmazdayız. Zulme uğrayanların, derin bir uykuya daldıklarını, onların bir daha uyanmayacaklarını ve bir ülkenin karanlığında ışığı aramanın ne demek olduğunu ne yazık ki bizlere bu sokak öğretti. Katillerin korunduğunu, saklandığını, dehlizlerin karanlık ve muhkem olduğunu bizlere bu sokak öğretti. Çocukluğumuzun, gençliğimizin geçtiği şehrimize ait; kültürel, toplumsal, binlerce yıllık tarihsel hafızamızın savaşın acımasız eliyle nasıl yakılıp, yıkılıp, yok edildiğini bu sokak bize öğretti. Siz; avlumuza incir ağacı dikenler, penceremizi ışıksız bırakanlar bize yaşatılan zulmü unutturmak isteyenler, kötülüklerinden mahcubiyet hissetmeyenler biliniz ki aradan yıllar geçse de acımız hala ilk günkü kadar taze. Ve biliniz ki minarenin ayakları altında buluşmalar, bizi günden güne çoğaltacak. Çünkü biz acılarda çoğalan, acılarda bir araya gelen bir ülkeye dönüştürüldük. Ve biz acıda buluşanların, yek vücut olanların gözyaşlarının renginin, etnik kökeninin, dilinin, milliyetinin, ırkının olmadığı da bilinmelidir. Bizi balık gibi susturmak isteyenler biliniz ki biz adalet arayanların, zulme uğrayanların, acı çekenlerin damla damla umutlarından mütevellit, gece gündüz demeden içinde yüzdüğümüz uçsuz bucaksız bir denizimiz var. Bu denizde özgür, huzurlu, kardeşçe, insan onuruna yaraşır, şiddetsiz bir dünya hayalimiz var.
“Yaşam hakkı kutsaldır, demeye devam edeceğiz”
Acıya, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa dur diyebilmek için her yıl bu vakitlerde burada bir araya geldiğimizde; uzaklardan bir ses bizi çağırır. Silah, çatışma istemiyoruz diyen bir ses. Zalimleri rahatsız eden, susturulmak istenen bir ses. Bizler, bu sese milyonlarca sesle; ‘kahrolsun savaş’ diyerek karşılık veriyoruz. Hiç durmadan ve usanmadan, ‘yaşam hakkı kutsaldır’ diyor ve demeye devam edeceğiz.”
Erinç Sağkan: Bu vicdan azabı beş yıldır yargılama yapıyormuş gibi tiyatro sergileyenlerdir
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise şunları söyledi:
“Sekiz yıldır buradayız. Tam sekiz senedir, kıymetli Baro Başkanımızın tarihi kültürel mirasına sahip çıkmak için can verdiği Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarının dibindeyiz. Sekiz yıldır, buraya gelirken girdiğimiz sokağın başından itibaren, adımımı ilk attığım andan itibaren bir utanç, bütün benliğimi sarıyor. Ancak bu utanç, aslında bana ait olmamalı. Bu utanç; gözlerin önünde, kameraların önündeki bir cinayeti bilerek, isteyerek aydınlatmayanların utancıdır, benim utancım olmamalıdır bu utanç.
Sekiz senedir vicdan azabı çekiyorum: ‘Acaba yeterince mücadele ettim mi, acaba elimden gelen her şeyi yaptım mı? Bir baro başkanımız katledildi; kameraların, gözlerin önünde her şeyi yaptım mı acaba’ diye. Bu vicdan azabı, bana ait olmamalı. Bu vicdan azabı, beş yıldır yargılama yapıyormuş gibi tiyatro sergileyenlerin vicdan azabıdır bu.
Biz sekiz senedir, başkanımızın yasını tutamıyoruz. Sekiz senedir öldürülen bir baro başkanımızın yasını tutamıyoruz. Biz buraya anmaya gelemiyoruz. Anmak için gereği yapılmış olmalıdır, maddi gerçek ortaya çıkartılmalıdır. Kişiler en ağır ceza ile cezalandırılmalıdır, kamu vicdanı tatmin olmalıdır. Biz ancak o zaman anmaya gelebiliriz. Biz buraya ne için geliyoruz? Vazgeçmeyeceğimizi bilsinler diye geliyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar… Yargılama görünümü altında süreci uzatmaya da çalışsalar vazgeçmeyeceğiz. Hiç umutlanmasınlar vazgeçmeyeceğiz. Biz buradayız; değil sekiz sene, seksen sene de geçse Tahir Elçi’nin katledilmesindeki sorumluların tamamı ortaya çıkartılıp cezalandırılmadığı müddetçe bu mücadeleyi devam ettireceğiz.”
Açıklamaların ardından Dört Ayaklı Minareye kırmızı karanfiller bırakıldı.